Jandarma Genel Komutanlığı Subay, Astsubay, Uzman Erbaş ve Memur Alımları. >>> TIKLAYINIZ <<<<
Jandarma Forum sayfasına hoşgeldiniz, sitemiz günden güne gelişmektedir. Amacımız doğru ve güncel bilgiyi paylaşmaktır. Sizlerde tecrübeli olduğunuz ve uzmanlaştığınız konularda paylaşım yaparak katkıda bulunabilirsiniz. Sitemiz nezdinde kurumları yada kişileri hedef alacak söylemler ile kurumlara ait Hizmete Özel, Gizli vb. dereceli evrakların paylaşımı yasaktır. Ayrıca kişi ve kurum ile ilgili forumda açık bilgiler paylaşılması yasaktır. Sitemizde paylaştığımız konularda alıntıladığımız bazı kanun maddelerinde konuyu incelediğiniz gün itibariyle ilgili kanun maddesinde tümüyle veya kısmi değişiklik yada tamamen hükmünü yitirmiş olabileceğini, dolayısı ile bu konulara göre hareket edilmemesi gerektiğini, paylaşılan bu konuların fikir edinilmesi amacıyla paylaşıldığını unutmayınız. jandarmaforum.com bu anlamda her hangi bir sorumluluk kabul etmemektedir. İyi Forumlar, Dileriz. Jandarma Forum Yönetimi.

Karakol İsmi Nereden Geliyor?

Kolluk personeli açısından önem arz eden makale ve dergi yazıları
Forum kuralları
Forumlarda soru sormak, bilgi danışmak yada bildiğiniz bir konuda paylaşım yaparak katkıda bulunmak için ve forumlardaki içeriklerden tam olarak faydalanmak/görüntülemek için ÜYE olmanız, üye iseniz ÜYE GİRİŞİ yapmanız gerekmektedir. Forumlarda kişi ve kurumlarla ilgili açık bilgiler paylaşmak yasaktır. Forumlarda şahısları hedef alan paylaşımlar yasaktır.
Jandarma Subay, Astsubay ve Uzman Erbaş Alımları 2023 yılı idari para cezaları Acil Yardım/İhbar/Danışma Hatları - Önemli Telefon Numaraları Mutluluğa Kurşun Sıkma SGRadyo Polis Radyosu Askeri ve Mesleki Tanımlar Askeri / Mesleki Nezaket ve Görgü Kuralları Trafik Cezaları Jandarma Telefon Rehberi GGM Adres ve Telefon Numaraları AMATEM Adres ve Telefon Numaraları
Kullanıcı avatarı
admin
Doğrulandı
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
Mesajlar: 1783
Kayıt: 25 Mar 2019, 01:03
Konum: https://jandarmaforum.com
İletişim:
Durum: Çevrimdışı

Karakol İsmi Nereden Geliyor?

#1

Mesaj gönderen admin »

GİRİŞ

Karakol; Türk Milletinin tarih sahnesine çıkmasını takiben devlet olmasıyla birlikte sosyal hayatına monte ettiği ve günümüze kadar süregelen ve adalete açılan ilk kapı konumundaki bir kurumudur. O zamanlar, isim-fiil birleşmesiyle oluşturulan "karamak" fiili ki, günümüz dilinde kullanımı olmadığından, sadece karanlığı çağrıştıran manasıyla algılanmakta, kara sıfatının getirdiği olumsuzlukları taşımaktadır. Karakol kelimesine, "karamak" fiilinin ifade etliği mana doğrultusunda baktığımızda; bir toplumun, huzur ve güveninin sağlandığı ve gözlendiği mekânlar anlaşılmaktadır. Milletimiz de, onu bu manada algılamış olacak ki, bu gün "Karakol adalete açılan ilk kapıdır" özdeyişini seslendirmektedir.

Zaman içinde "karakol" ismine takılan bazı düşünce sahipleri, bu ismi değiştirmek istemektedirler. Bunu anlamak mümkün değildir. Onlara ne oluyor ki, bu necip milletin asırlardır herhangi bir değişime tabi tutmadan ilk günkü gibi kullandığı kelimeyi değiştirmek istiyorlar. Karakolu veya "karakol" kelimesini kaldırmak isteyenler, bu anlatımın yerine neyi ikame edeceklerine dair herhangi bir açıklamada bulunamıyorlar.

Ayrıca, halkın karakollarından vazgeçeceğine dair herhangi bir dayanakları da yok. Acaba halk, geceleri rahat uyumasının en büyük dayanağı olan karakollarının kapanmasını veya isminin değişmesini istiyor mu, bilmiyorlar. Böyle bir araştırmaları da yok. Sadece kapatacağız diyorlar. Diyorlar da, yerine neyi ikame edeceklerini söyleyemiyorlar.

Herhangi bir karakol mıntıkasında oturan insanlara, "Karakolunuzu seviyor musunuz ?" diye sorulursa, belki "sevmiyorum" cevabi çokça alınabilir. Ancak bu soru, "Karakolunuzun kapatılmasını istiyor musunuz?" diye sorulursa, büyük bir çoğunlukla "hayır" cevabının alınması da pekâlâ mümkündür.

Karakollar, milletin adliyeyle olan iş ve işlemlerinin giriş kapısıdır. Avukatlara danışacak kadar parası olmayanlar, mıntıkalarındaki karakollara giderek bilhassa karakol amirlerinden görüş sorar, fikir alırlar. Milletin yaşantısıyla bu kadar iç içe olan karakolların kapatılması veya millete manasız gelecek bir isimle isimlendirilmesi, milli kültürün dayatmayla tahrip edilmesi anlamına gelir.

KARAKOL KELİMESİNİN MENŞEİ

Eski Türklerde, bazı sözlere ‘ol, vol’ gibi eklerin ilavesiyle bir takım sıfatlar türetilmekteydi. Mesela; kara vol; asker, yasa vol; yasakçı ve benzeri gibi. (Osman Nuri,1329: 927) Kara vul; savaşta düşmanın ani saldırılarının önlenmesi için sınır bölgelerine çıkarılan piyade veya süvari askerlerinden oluşan gezici veya yerleşik gözcü ve nöbetçilere verilen addır. (Büyük Larousse-12. Cilt)

Karavul, yani karakol yeri olarak kale kulesi, Türkçede oldukça geç çağlarda görülen sözlerden birisidir. Anadolu’ya İlhanlı hâkimiyetiyle birlikte gelmiştir. Eski Anadolu metinlerinde de karavul sözüne çokça rastlanır. Eski Anadolu’da karavul; genel olarak öncü ve keşif kıtalarını anlatmak için söylenen bir söz olarak da kullanılmıştır. (ÖGEL, 1978: 300)

Karakolun en eski şekli ‘kara vul’dur. Kıpçak diyalektiğinde ‘karamak’; bakmak, gözetmek anlamında kullanılır. Avul ise; köy, kent gibi toplu iskân merkezlerini anlatmak için kullanılır. Bütün bu anlatımların bileşik kelime halinde seslendirilmesi sonucunda; bak, gözet ile köy, kent sözcüklerinin oluşturduğu bir kelime meydana gelir. Netice itibariyle karavul; köyün, kentin bakıcısı, gözeticisi ve koruyucusunun bulunduğu mekânlar anlamına gelmektedir.

Muhteviyatında, bakma ve gözetme anlamlarını, taşıyan ‘karamak’ fiili ile sakçı (muhafız) ve nöbetçi anlamındaki ‘kara avul’ deyimleri eski Türk Devletlerinde ve Altınordu-Kırım kaynaklarında çokça geçmektedir.

Arkaik öz Türkçe bir deyim bileşik bir deyim olan karavul, kara ul biçiminde olarak Türkçeden Rusçaya geçmiştir. Rus dilinde kazandırılan anlamı da Kıpçak diyalektiğinde olduğu gibidir. Rusçada kara ulun ödevi; bakmak, beklemek, dikkat etmek ve muhafaza etmektir.

Doğu Türk diyalektiğinde karavul ve Rusçada kara ul biçiminde yazıldığı görülen bu öz Türkçe deyim, eski zamanlarda bizde de Arap harfleriyle ‘kara gol’ biçiminde yazılır ve öz Türkçedeki anlamına uygun olarak kullanılırdı. Bu sıfatları taşıyanların görev yaptığı binalara ‘kara gol hane’ deniliyordu. Benzeri şekilde, donanmada bu ve benzeri görevi yapmak üzere ayrılan gemiye de '‘kara gol gemisi'’denilmekteydi. Günümüzde dahi aynı isimle anılıp aynı görevi yapan gemi mevcuttur. Geçen zamana bağlı olarak değişime uğrayan dilin, öz Türkçe olması için verilen gayretler sonrası bakmak ve gözetmek yeri olan karavul, kara kol haneye dönüşmüş, nitekim hane sözcüğünün atılması sonucunda ‘kara gol’ manasını kazandıktan sonra ses benzeşmesi sonucu günümüzdeki ‘karakol’ yapılanmasını kazanmıştır. (AĞAT, 1978: 16)

ESKİ TÜRKLERDE KARAKOL

Eski Türklerde, tepeler üzerinde, düşman sarkmalarını gözetlemek ve beklemek üzere özel yerler yapılırdı. Bu uygulama biçimini çok daha geliştiren Avarlar, biri birini çok uzaktan görebilen tepeler üstüne sınırdan merkeze kadar uzanan kuleler yapmışlardı. Düşman saldırısının söz konusu olması durumunda bu kulelerde ateşler yakılarak bir sonraki kulede görevli olanın ikazı ve onun da bir sonrakini ikaz etmesi sonucunda düşmanın ülke topraklarına girdiği merkeze iletilirdi. Merkezdeki kuvvetler de silahlarını kuşanıp saldırı karşısında savunma tedbirlerini alır ve gafil avlanmazlardı.

Benzer anlatımlar Tonyukuk kitabelerinde de görülür. Mevcut kuruluşları devam ettiren ve geliştiren Türk Milleti uygulama biçimini gittiği yerlere de taşımıştır. Hükümranlık alanına taşıdığı kültür kimliğini elde ettiği diğer bilgilerle güçlendiren ve yenileyen Türkler, karamak fiilinden çıkan ve eskiden beri, kullanıla gelen karakol kelimesini ‘karak-ul’ diye tahlil ile gözetleyen, gözcü mahalli manasına kullanmışlardır. (ORKUN, 1933:3931-3935)

Bugünkü manasıyla karakol, gözetleme yeri manasına geldiğine göre, eski tanımıyla askeri bir terim iken, sonraları şehirlerde ve diğer yerleşim birimlerinde kara kol hane adı verilen mevkiler kurulmuş ve buralar da o yerleşim birimlerinin asayiş ve güvenlik hizmetiyle uğraşan insanlar görev yapmaya başlamıştır. (ORKUN, 1936: 44-46)

OSMANLI DEVLETİNDE KARAKOL

Eski Türklerden itibaren asayiş ve güvenlik hizmeti görenlerin görev için bulunduğu yer konumundaki karakol haneler, şehirlerin önemli ve aynı zamanda kalabalık yerlerinde bina edilirlerdi. Planlanan hizmetin önemine göre ayrılan personelin o gün için belirlenen ihtiyaçlarını karşılayacak konumda ve büyüklükte yapılandırılmaları şarttı.

Türk Milletinin şan ve şerefle dolu hayatında kurduğu en büyük ve en mükemmel devlet ve aynı zamanda bir dünya devleti olan Osmanlı Devleti, bünyesinde taşıdığı Türk unsurlar ve süre gelen kültür değerlerine binaen asayiş ve güvenlik hizmetlerini yerine getirmek için geçmişte olduğu gibi karakollar kurdu. Bu güvenlik yapıları vasıtasıyla halkının huzur ve güvenliğini sağlamaya başladı.

Devlet, yükselme devrine girip yönetim ve sanatta aşama kaydetmesinden sonra, bir yönetim harikası olan Yeniçeri Ocağını kurdu. Ülke savunmasında ve devleti oluşturan insanların haklarının korunması esnasında, kendisini yüklenen görevleri eksiksiz olarak yerine getirme başarısını gösteren Yeniçeriler, barış zamanında asayiş ve güvenlik hizmeti görüyorlardı.

Kulluk (kolluk) adı verilen karakol haneler, Osmanlı Devletinin Payitahtında, taşra şehir ve köylerinde kullukçu veya kara kullukçu olarak adlandırılan ve bir başka kara kullukçunun emrinde gece ve gündüz devriyeye çıkarak sokakların emniyet ve asayişini sağlamaya memur; ekseriyetle Yeniçeri ocağından ayrılan askerlerin kaldıkları yerlerdi. (TONGUR, 1934: 13-14)

Yeniçeri ocağından ayrılarak, kulluk veya kolluk adı verilen binalarda hizmet veren Yeniçerilerin dışında ayrıca, kulluk neferi denilen şahıslar da bulunurdu. Bunlara karakullukçu da denilirdi. Karakullukçular, bellerinde iki adet bıçak taşırlardı. Kuşaklarında aşağıya doğru sarkan zincirlerin uçlarında zil bulundururlardı. Karakol hanede bulundukları zaman içinde ayaklarına kırmızı yemeni giyerlerdi. Karakullukçular Yeniçeri ortalarından 32’nci ortaya mensup idiler. Bu orta mensupları, ocağın meşhur ortalarındandı. Bu ortanın, yapılan savaşlarda büyük yararlılıkları görülüyordu.

Karakol hanede bekleyen kollukçular, geceleri ayrı bölgelere devriyeye çıkarlardı. Devriye esnasında her türlü şüpheli şahsı tuttukları gibi, fenersiz gezenleri de derhal yakalarlardı. O devirlerde sokaklar alabildiğine karanlık olduğundan, geceleri sokağa çıkmak zorunda kalan insanlar, mutlaka fener taşımak zorunda idiler. Fenersiz olarak ancak hırsızlar ve şüpheli şahıslar gezerlerdi. Budan dolayıdır ki, fenersiz dolaşmaya cüret edenler derhal yakalanıyordu. (TONGUR, 1934: 13-14)

Ordunun geri hizmetiyle görevli bir takım askerlere, Yeniçeri teşkilatındaki emir çavuşlarıyla emir erleri ve Yeniçeri Ağasına bağlı imalathanenin sanatkârlarına da karakullukçu deniliyordu. (TONGUR, 1934: 14) Kolluk neferlerinin zabit ve çavuşları da vardı. Kollukçu çavuşu, karakol hanenin yazı işleriyle meşgul olurdu. Kollukçu zabiti ise; karakol hanenin amiri konumunda olduğundan, bulunduğu mıntıkanın tüm asayişinde bizzat sorumluydu.

Kulluklara bağlı kullukçular, sorumluluklarına bırakılan bölgenin emniyet ve asayişini sağlayarak bölge halkını korur ve yapılan hizmetin karşılığı olarak kendilerine kulluk ve yasakçı hakkı verilirdi. (TONGUR, 1934: 14)

Karakol hanelerdeki kollukçu neferleri, devriyede herhangi bir sebepten dolayı yakaladıklarını suçlamanın derecesine göre sorgulanmak üzere Yeniçeri Ağasının evine veya makamına, ya da İhtisap Ağasının konağına gönderir veyahut da kendi amirlerinin önüne getirirlerdi.(ORKUN, 1933: 44-46)

İstanbul’un dışındaki şehir ve kasabalarda da, mevcut karakollara benzeyen kulluklar vardı. Taşra kullukçularına genellikle yasakçı denirdi. Bunlar da Yeniçeri Kul Kethüdası tarafından tayin edilerek dokuz ay süreyle görev yerlerine gönderilirlerdi. Bazen de değnek erleri adıyla anılan taşra yasakçılarının tayinleri, mahallin kadısına, Yeniçeri Ağasının veya Sekbanbaşının bir mektubuyla bildirilirdi. (TONGUR, 1934:)

Yeniçeri Ocağının vakayı hayriyye hareketiyle lağvedilmesinden sonra kurulan Asakiri Mansurei Muhammediye Kanunnamesinde belirtildiği gibi zabıta hizmetleri için yeterli miktarda nefer ile birer yüzbaşı ayrıldı ve büyük kulluklara bağlı karakol hanelere de onbaşılar atandı. (TONGUR, 1934: 34)

Hicri 1262 yılında, İstanbul’da, Zaptiye Müşiriyeti kurulduğunda, kulluklar yeni zabıta teşkilatına intikal etmiş olmakla birlikte; İstanbul ve taşra kulluklarına Asakiri Mansure yerine rediflerin koyulmasından sonraki belgelerde kulluk sözünden bahsedilmemekteydi. Zaptiye Nezareti idaresinde özellikle ‘karagol hane’ adına alan kulluklar gerek bu nezaret devrinde, gerekse Osmanlı İmparatorluğunun en son yılları ile yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde de çalışma tarzını, anlamını değiştirerek gelişmiş ve zamanla zabıta merkez ve karakolları oluştu. (TONGUR, 1934: 21)

KARAKOL BİNALARININ YAPI ÖZELLİKLERİ

Eski adıyla karavul şeklinde söylenen, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise karagol olarak adlandırılan ve bakmak, gözetmek anlamındaki karamak fiiliyle anlam bulan Orta Asya doğumlu karakol, insanlık tarihi süresince sayısız devlet kurma başarısını gösteren Türk Milletinin büyük önem verdiği kurumların başında gelir.

Devletin otoritesinin en somut göstergesi olarak yapılandırılan karakollar, İslam öncesi ve İslam sonrası Türk Devletlerinde aynı önemi korudular. Bazen birbirini takiben kurulan, bazen de aynı anda hayat bulan Türk Devletleri, zabıta yapılanmasının en sağlam kurumlarından olan karakol yapılanmasını bir sonraki devlete veya aynı anda yaşayan diğer Türk devletine de aşılama başarısını gösterdiler.

Günümüzdeki polis alt kültürünü oluşturan zabıta yapılanması, zamana ve ihtiyaçlara bağlı olarak gelişmesini sürdürdü ve Cihan Devleti olan Osmanlı’da mükemmelliğe ulaştı. Bilhassa, Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u Bizans’ın elinden alıp ebedi Türk ili yapmasının ardından önce İstanbul’da, daha sonra devletin egemenliği altında bulunan diğer vilayetlerde uygulanmaya başlandı. Bu dönemde, İstanbul’un çeşitli semtlerinde kulluk veya karakol hane adıyla zabıta yapıları açıldı. Evliya Çelebiye göre, o zamanki İstanbul’da 87 tane Yeniçeri kulluğu bulunuyordu. (ÇİFTÇİ, 1997: 78)

Karakollar, mahalli ve askeri niteliklilerde olmak üzere ikiye ayrılabilirler. Mahalli olanlarda Zaptiye neferleri, yani polisler, bulundukları semtin güvenliğini sağlarken; askeri nitelikli olanlarda Asakiri Mansure ordusu gibi askeri birimler, emniyet ve asayişten sorumlu olmuşlardı. Mahalli olanların bir alt grubu nokta karakolları ve süvari karakollarıdır. Her karakolun bulunduğu bölgede ihtiyaca göre bir veya birkaç noktanın kurulması gerektiği, 1913 tarihinde yürürlüğe giren Polis Nizamnamesinde de belirtildi. Nokta karakollar, (Mevkiler) halkın güvenlik birimlerine kolaylıkla ulaşabilmesi için uygun yerlere ahşaptan yapılmış, kulübe niteliğinde küçük yapılardı. Süvari karakolları ise; şehir içinde kol gezerken denetim yapan süvari polisleri (atlı polisler) için yapılmış karakollardı. (ÇİFTÇİ, 1997: 79)

1854 tarihinden itibaren yayımlanmaya başlayan Osmanlı Devleti Devlet Salnamelerinin (Yıllık) 1863 tarihli olanındaki istatistiklerde O zamanın İstanbul’unda 232 karakolun bulunduğu anlaşılmaktadır. O zamanki İstanbul’un nüfusunun 600.000 civarında olduğu göz önüne alındığında karakolların önemli oluşu meydana çıkar.(ÇİFTÇİ, 1997: 79)

O devirlerde inşa edilen karakollar; su yapıları, dini, resmi ve ticari nitelikli yapıların bir ya da bir kaçıyla ilişkili olarak konumlandırılmış ve günlük yaşantının odaklaştığı birer sosyal merkez oluşturulmuştur. Karakolların daha çok çeşmelere yakın olarak yapılandırıldıkları, hatta bazılarının Bursa Balık Pazarı Karakolunda olduğu gibi çeşmeyle birlikte tasarlandıkları tespit edilmiştir. Daha sonra cami, kilise ve diğer dini yapılarla beraber görülen karakolların önemli resmi yapılarla da ilişkisi olduğu gözlenmektedir. (ÇİFTÇİ, 1997: 79)

Karakollar, içyapı olarak bölgenin özelliklerine göre biçimlendirilirlerdi. Bölge kalabalık ve asayişi sorunlu ise, yapılandırılacak karakol kalabalık bir görevli topluluğunun ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte yapılandırılırdı. Bu gibi karakol binalarında; karakol amiri için resmi iş odasıyla hususi misafir kabul odası, görevli personel ile karakol amiri için yatak odaları, okuma ve dinlenme salonu, yemekhane, mutfak ve haberleşme odası bulunurdu. (FERİDUN, 1910: 332)

KARAKOL VE POLİS MERKEZLERİNİN BİRLİKTE YAPILANDIRILMASI

Osmanlı İmparatorluğunda karakollara verilen önemden dolayıdır ki, devletin önemsediği kurumların başında gelmişti. Bir zabıta karakolu, asayiş ve güvenliği sağlayan kişilerin kaldıkları yer olmaktan öteye devletin otoritesinin bir göstergesi olarak algılanmıştı. Bundan dolayı da yapılar zamanın mimarisi göz önüne alınarak en görkemli biçimde yapılandırılmaya çalışılmıştı.

Zaptiye Nezaretinin kurulması sonrası, İstanbul’un asayişi için önce merkezler, ardından da karakol niteliğindeki mevkiler oluşturuldu. Karakteristik özellikler arz eden mahaller bir merkezin etrafında toplandı ve o merkeze ayrılan bölümde ihtiyaca göre mevki adıyla küçük karakollar açıldı. Hasköy Polis Merkezinden İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıda: Merkezin bağlı karakollarından olan Halıcıoğlu ve Yenimahalle Çarşı Mevkii Karakollarından bahsedilmekte olup, merkezlere bağlı olan mevkilerin başlarında birer serkomiser bulunan merkezlerden daha küçük nitelikli karakollar olduğu anlaşılmaktadır. (Yazı, 1910: 1)

Her polis merkezi ile o merkeze bağlı mevkiler için bir bölük tahsis edilmişti. Ancak acil durumlarda mutasarrıflıklarca veyahut polis müdürlüğünce görülen lüzum üzerine bölük yapılanmasındaki irtibatlarının kesilmemesi kaydıyla bir merkezden bazı komiser, komiser muavini veya polis memurlarının nakilleri yapılabiliyordu. (ALYOT, 1947: 194)

Merkezlerde veya merkezlere bağlı mevki karakollarında bulunan ve geceleri kol gezen zabıta kuvvetleri, yalnız sokakları değil, sorumluluk bölgesinde bulunan mahalle veya mahallelerin en kuytu yerlerini ve hatta mezarlıklarını dahi dolaşırlardı. Çünkü mezarlıklar bugünkü gibi muhafaza altında olmadığından gireni, çıkanı belli olmayan, kapısız, duvarsız yerler konumundaydı. (FELEK, 1982: 26)

Emniyeti Umumiye Müdüriyetinin kurulup, Dâhiliye Nezaretine bağlanmasından sonra, günümüzdeki polis yapılanmasına geçen polis birimleri, polis merkezi ve polis mevkii karakolları yapılanmasını terk etmedi. Merkez ve mevkileri re organize etmek için her an bir çaba içinde oldu. Öyle ki, yeniden yapılandırılan ve polis-vatandaş birlikteliği sonrası çağdaş ve kullanma kolaylığına sahip polis merkez ve karakolları yapılmaya başlandı. Ülke çapında başlatılan çalışmalar sonucunda bilhassa İstanbul, İzmir, Bursa, Manisa, Aydın, Antalya ve Trabzon illerinde yeni merkez ve karakollar inşa edilmeye başlandı.

1920 yılının sonlarına gelindiğinde İstanbul ilinde 34 adet polis merkezi ile 218 polis mevkii karakolu bulunuyordu. Bu merkez ve karakollarda görev yapan polis amir ve memurları, genellikle görev yaptığı merkez veya mevki karakolunun mıntıkasına yerleşmiş, mahallesini ve semtini geçen yıllara paralel olarak tanıma başarısını göstermiş kimselerdi. Adetlerinin çok olmamasına karşın polisiye uygulama ve taktikleri de modern değildi. Ancak çok şiddetli idi. Bundan dolayı suçlular polisten çok korkardı. (FELEK, 1982: 21-22)

SONUÇ

İnsanlık tarihiyle birlikte dünya sahnesine çıkan, Türk milletinin kültürel yapılanma ve gelişiminin en önemli kurumlarından olan ve zabıta hizmetlerinin görüldüğü yer konumundaki karakollar, eski söyleniş biçimiyle; bakma ve kollama yerleri olarak zabıta kültürünün temel taşlarından birisini oluşturdular. Onlar, günümüzdeki bazı insanların söylemek istediği gibi karanlık yerler değildir. Geçen zamanla değişime uğrayan ve mastarsız olarak kullanılan 'kara' sözcüğünün yukarıda izah edilen asıl manasının unutulmuş olması ve günümüzde siyah sıfat şeklinde algılanması bu biçimsiz yakıştırmanın doğmasına sebep olmuştur. Siyah sıfatından dolayı, kafalardaki karanlık çağrışımı da, bazı bilinçsiz kafaların kendi kara cahilliklerinin de tesiriyle aslında adaletin aydınlık kapılarına karanlık sıfatının yapıştırılması sonucunu doğurmuştur.

Bütün bunlara karşılık karakollar, kollama yerleri, karakolcular da kollama neferleri olma başarısını göstermiş, sorumluluklarına bırakılan ve insanların insanca yaşamasının olmazsa olmazlarından olan huzur ve güvenliklerinin korunma ve kollanması görevini aksatmadan yerine getirmişlerdir.

Bu koruma ve kollama hizmetlerini o denli itina ile yapmışlardır ki, günümüzde karakollar için söylenen "Karakollar adalete açılan ilk kapıdır" veciz sözünün doğmasına sebep olmuşlardır.

KAYNAKÇA
1-AĞAT, Nurettin, Karakol Deyiminin Anlamı Üzerine, Polis Emeklileri Polis Dergisi, y.12, s.156, İstanbul-1978.
2-ALYOT, Halim, Türkiye'de Zabıta, Kanaat Basımevi, Seri III, s.4,1092 sayfa, Ankara-1947.2
3-Büyük Larousse-Sözlük ve Ansiklopedisi, c. 12.
4-ÇİFTÇİ, Aynur, "Dönemleri Üslupları ve Kentsel Dokudaki Konumlarıyla Tarihi İstanbul Karakolları", AD Art Decor Aylık Dekorasyon ve Sanat Dergisi, y.5, s.51, ISSN 1300-5936 Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. Haziran, İstanbul-1997.
5-ERGİN, O.N, Mecelle-i Umur-ı Belediye, 3.Cilt, c.l, Sayfa 927.
6-FELEK, Burhan, Eski Devirlerde Asayiş, Geçmiş Zaman Olur ki... Felek Yayıncılık, Gül Matbaası, 208 sayfa, İstanbul-1985.
7-FELEK, Burhan, "Geçmişte Asayiş Meselesi", Polis Emeklileri Polis Dergisi, y.24, s.298, İstanbul-1982.
8-FERİDUN, İbrahim, Polis Efendilere Mahsus Terbiye ve Malûmatı Meslekiye, 332 sayfa, Dersaadet-1326.
9-Hasköy Polis Merkez Memurluğunun 8 Haziran 1326 Tarih ve 347Sayılı Yazısı
10-ORKUN, Hüseyin Namık, Eski Türklerde Zabıta ve Karakol Sözlerine Dair Bir Araştırma, Polis Dergisi y.23, s.309, Ankara-1936.
11-ORKUN, Hüseyin Namık, Karakolların Tarihine Dair, Polis Dergisi. Y.27, s.9-320, Ankara-1933.
12-ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayınları 244, Kültür Eserleri 13, 5 Cilt, c.l, sayfa 300-301, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul-1978.
13-TONGUR, Hikmet, Zabıta Tarihinde Kulluklar, Polis Dergisi y.33, s.350, Ankara-1934.


Eyüp Şahin - I.Sınıf Emniyet Müdürü, Arşiv ve Dokümantasyon Dairesi Başkanı, Türk Polis Tarihi Araştırma Merkezi Başkanı,
kaynak : Çağın Polisi Dergisi

Bağlantı:
BBcode:
HTML:
Mesaj bağlantılarını gizle
Mesaj bağlantılarını göster

Bir hesap oluşturun veya forumda sizde soru sormak, fikir beyan etmek için oturum açın

Forumda yeni konu açmak veya soru sormak için üye olmanız gerekmektedir

Bir hesap oluştur

Üye değil misiniz? topluluğumuza katılmak için kaydolun
Üyeler kendi konularını başlatabilir ve konulara abone olabilir
Ücretsizdir ve sadece bir kaç dakika sürer

Kayıt

Oturum aç

  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“Makaleler / Dergi Yazıları” sayfasına dön